Cep telefonu ile başladığım fotoğrafçılık maceramda, genelde hep aynı problemle karşılaşıyordum; ya gökyüzü bembeyaz ya da yeryüzü kapkaranlık çıkıyordu. Manzaraları, istediğim gibi bir türlü makineye kaydedemiyordum. Halbuki profesyonel fotoğrafçıların fotoğraflarına baktığımda, ne gökyüzü patlaktı, ne de yeryüzü karanlık. Bunu nasıl yapıyorlar acaba diye düşünürken, bu sorunu aşmak için bir DSLR makine almaya karar verdim. Makineyi büyük heyecanla paketinden çıkartıp deklanşöre ilk bastığımda, bu problemlerden kurtulup harika ötesi fotoğraflar çekeceğimi sanıyordum. Ancak bu o kadar kolay değildi. 🙂 Daha ilk saniyede hayal kırıklığı yaşamıştım. Makineye hatırı sayılır bir para verdikten sonra, çektiğim daha ilk fotoğrafta yine aynı problemle karşılaşmak sinirlerimi bozmuştu. ”Bu makine bozuk” diye düşünüp iade etmeyi bile düşündüm. 🙂 Araştırma yapmaya karar verdim ve uzun süre nerede hata yaptığımı araştırdım.
Fotoğrafçılığın en zorlu yanlarından birisi, gökyüzü ve yeryüzü arasındaki ışık şiddeti dengesizliğiyle başa çıkabilmektir. Yani ”Geniş Dinamik Aralık” problemiyle. (İngilizcede; ”High Dynamic Range”; ya da kısa adı ile ”HDR” olarak bilinir.) Tabii bu ışık şiddeti dengesizliği sebebiyle, manzara çekimlerinde genelde geniş dinamik aralık problemiyle baş etmek gerekir. Bunu yapabilmek için de, öncelikle Geniş Dinamik Aralık kavramının ne olduğunu iyi anlamak gerekir.
Geniş dinamik aralık; aslında temelde ”kontrast”tır. Çekimi yapılan manzaranın en karanlık kısmı ile, en aydınlık kısmı arasındaki ışık şiddetinin farkıdır. Bu ışık farkı ne kadar fazla ise, dinamik aralık da o kadar geniş demektir. İnsan gözü, fotoğraf makinelerinden çok daha geniş bir dinamik aralığı algılayıp, ışığı dengeleyebiliyor. Gözümüz yaklaşık 24 stopluk ışık farkını algılayabilirken, fotoğraf makineleri ise sadece 10-12 stopluk ışık farkını algılayabiliyor. Dünyanın en pahalı, en gelişmiş fotoğraf makineleri bile, en fazla 14 stop ile sınırlı. Dolayısıyla fotoğraf makineleri, manzaraları gözümüzün gördüğü haliyle çekemiyor. Son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilse de, günümüz fotoğraf makinesi teknolojisi, bu ışık şiddeti farklılıklarının tamamını kaydetmeye henüz yeterli değil.
Ancak yine de dijital fotoğrafçılık, yüksek dinamik aralığı ile baş edebilmek için bizlere bazı yöntemler sunuyor. Hem çekim tekniklerimizi, hem de fotoğraf işleme becerilerimizi geliştirerek, karşı karşıya olduğumuz bu soruna çözümler üretebiliyoruz. Sadece, öğrenmek için biraz eğitim gerekiyor.
Dinamik aralığın geniş olduğu zamanlarda, tripodunuzu kurun ve aynı sahnenin daha az pozlanmış ve daha fazla pozlanmış hallerini de çekin. ”Histogram”ın en yakın dostlarımızdan biri olduğunu unutmayın. Fotoğraf makinenizin ”Bracketing” özelliğini araştırıp, mutlaka kullanmaya başlayın. Çekim sonrasında, farklı pozlanmış bu fotoğraflarınızı, ”Digital Blending” yöntemleri ile birleştirin… (Bu nokta da belirtmem gerekir ki, Digital Blending işlemlerini yaparken, – istisnalar haricinde – HDR yazılımlarından kesinlikle uzak durun. Doğal sonuçlar elde etmek için, Photoshop’ta manuel olarak blending yapın.)
Bu tekniklerle, ışığın dengeli göründüğü fotoğraflar elde edebilirsiniz. Tabii bu işlemlerle fotoğraflarınızı dinamik aralık olarak gözümüzün gördüğüne daha yakın hale getirdikten sonra (yani blending işleminden sonra), fotoğraf editlerinize kendi sanatsal bakış açınızı da katabilirsiniz.
Sevgilerimle,
Güner GÜLYEŞİL